burada HAYAT var!
Web Sitemize Hoş Geldiniz

Dünya İle Aynı Vizyonu Paylaşarak Var Olabiliriz

195

Türk Lirası’nın Dolar karşısında değer kaybetmesiyle ekonominin durumu ile ilgili çeşitli senaryolar konuşuluyor.

Genç bir medya mensubu ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencisi olarak gözlemlerimi anlatmaya çalışacağım.

Türkiye’nin yanlış faiz politikaları ve Merkez Bankası’nın işini yapamamasının, rahat bırakılmamasının ceremesini paramızın değer kaybetmesiyle yaşıyoruz.

Türk Lirası’nın; Fas, Meksika, Macaristan, Malezya, Avustralya, Yeni Zellanda para birimleri karşısındaki istikrarlı değer kaybı ve ekonomiyi uçuran Ekonomi Bakanımız Nihat Zeybekçi’nin İktisada Giriş dersini verip vermediği konusunda tereddütteyim.”Paranın yanına 6 sıfır eklense ekonomi düzelir, düşer.” derlerse hiç şaşırmam.

Ekonominin dümenine ODTÜ’yü birincilikle bitiren Ali Babacan daha çok yakışıyordu. Babacan ”faiz lobisi”nin ekmeğine yağ sürüyor dendi, ekonominin dümeninden uzaklaştırıldı.

OHAL Türkiye’sinde işlerin iyi gitmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Türkiye’de serbest piyasa ekonomisinin değil de yandaş sermaye ekonomisinin işlediğini de iyi biliyoruz. AK Parti hükümeti Cumhuriyet tarihindeki en sosyalist politikaları gerçekleştirmiş ve Türkiye’de girişimciliği öldürmüştür. Serbest piyasa ekonomisini savunuyoruz deseler de 20 yaşında bir İktisat öğrencisi olarak ben buna inanmıyorum. Ağır vergilerin olduğu bir ülke liberalleşemez, fikir özgürlüğünün olmadığı bir ülke liberalleşemez, hukukun bağımsız olamadığı bir ülke liberalleşemez. Kendimizi kandırmayalım.

Ekonomi alarm veriyor, Türkiye batacak demek istemiyorum ama politik sertliğin bedelini çok ağır ödüyoruz. Bu politik sertliğin bedeli yabancı sermaye ile ayakta tutulan sektörleri derinden etkiliyor. Millete dolar sattırarak, Forex piyasasını yok ederek bu gidişatın durdurulacağını zanneden danışmanların istifa etmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Türkiye’nin dış borcu istatistiksel verilerle ortadayken, dövize müdahale edilemiyorken Merkez Bankası’nın bağımsız hareket etmesini ve işi bilen insanların gereken neyse yapmalarını isteyenlerdenim. ”Türkiye’nin ekonomisi ne olacak?” diye düşünürken Yiğit Bulut’a değil, Prof.Özgür Demirtaş’a kulak verenlerdenim.

”Türk Lirası’nın devalüe olduğu gerçeği” var. Cumhurbaşkanımızın 2016 yılının sonunda yapmış olduğu bir açılışta yapmış olduğu konuşmada ”Yastığının altında döviz olanlar gelsin parasını altına dönüştürsün.” demiş olması benim kafamı çok karıştırdı. ”Faiz oranları ne olursa olsun düşürmemiz gerekiyor” denirken bugün Merkez Bankası’nın faiz arttırması kurumların bağımsız hareket etmesinin gerektiğinin en büyük sinyalidir. Merkez Bankası şuan kuru sabitlemek için elinden geleni yapmaya çalışıyor. Umarım dövizde volativeli bir piyasanın ağır sonuçlarıyla karşılaşmayız ve alım gücümüz azalmaz. Ekonomide realist politikalar uygulanır ve yöneticiler elini taşın altına koyarsa Türkiye’de ekonominin normalleşeceğine inanıyorum.

Üretimden uzaklaşıyoruz, kendimizi tüketim çılgınlığına ve yabancı sermayenin kollarına atmış durumdayız. Hayvancılıkta ve tarımda ithalat yapıyor oluşumuz bizim ayıbımızdır. Sınırlarımızda yaşanan gerginliklerden dolayı hükümete çok fazla yüklenilmesini etik bulmuyor olsam bile ekonomi gerçeğinin masaya yatırılmasını düşünüyorum. Biz ekonomide güçlü olursak bu güç hem orduya hem dış politikaya yansıyacaktır. Dış politikada düşman biriktirilmesini de doğru bulmuyorum. Dış politikada dost yoktur, ülke çıkarları vardır. Dış politika din kardeşliğine, ırk kardeşliğine, mezhep kardeşlerine, duygusal değişimlere göre şekillenmesin istiyorum. Dış politikada analitik düşünmeli, ülke çıkarları korunmalı ve duygusal sebeplerden ötürü düşman edinmemeliyiz. Avrupa ülkelerinde PKK’nın özgürce Türkiye aleyhinde miting yapılıyor olsa da Ermeni soykırımı yalanı ile Türkiye’nin soykırımcı bir ülke olduğu kabul ettirilmeye çalışılsa da bunun farklı çözümleri olduğu kanaatindeyim. Mesela bundan aylar önce Almanya ile ilişkilerimiz biraz normalleşmeye başladığında Almanya’nın PKK mitinglerinden bazılarını yasakladığını görmüştük. Eğer bizim dış politikada kararlı ve analitik bir duruşumuz olursa biz dış politikada sözü geçen bir ülke oluruz. İnatlaşmanın ve belirsiz bir dış politikanın hem ülke ekonomisine hem iç ve dış siyasetimize faturası ağır oluyor. Rus uçağının düşürülmesi, Ahmet Davutoğlu’nun yürüttüğü dış politika buna çok güzel bir örnek. Stratejik derinliği çok yanlış anlıyoruz.

Döviz ve Dış Mihraklar

Bu ülkede yargı yürütmeye bağlanmış. 7 kez üst üste OHAL konulmuş ve FETÖ’nün siyasi ayağına dokunulmamış. Beton yığınlarıyla uğraşılmış, dünya yıllarca geriden takip edilmiş. Devlet parti devleti haline getirilmiş, parti devletine karşı olan herkes ”vatan haini, fetöcü” ilan edilmiş.

”Dış mihraklar” gerçeği var, Türk’ün Türk’ten başka bir dostu yok. Bu hepimizin bildiği bir gerçek.

Ama…

Dış mihraklar senin vergileri neye harcadığına karışabilir mi? Hayır.

Dış mihraklar senin hukuk devleti olmana engel olabilir mi? Hayır.

Dış mihraklar Dünya’nın en özgürlükçü ülkesi olmana engel olabilir mi? Hayır.

Dış mihraklar senin teknoloji üretmene engel olabilir mi? Hayır.

Ama ne yapılıyor? İstanbul Üniversitesi gibi köklü üniversiteler bölünüyor. Türk çocuğuna yazılım öğretmek, girişimcilik aşılamak yerine sürekli imam hatip açılıyor. Hukuksuzlukları konuşmak bile istemiyorum.

Nerede Bu Yerli Uçak?

Yerli uçaktan, yerli otomobilden bahsedildi. Sadece bir seçim afişi, bir seçim sloganı olarak aklımızda kaldı. Mobilet motoru üretemeyen bir ülkenin savaş uçağı satacağı bu halka inandırıldı. Nerede bu yerli uçak? Varsa bir prototipi bu yerli uçağı görmek için ben de heyecanlanıyorum.

Anlayamadığımız bir şey var, Dünya artık yerli uçak üretmekle uğraşmıyor. Dünya’ya yapılan şeylerle rekabet etmek yerine yapılmayan şeyleri yaparak rekabet etmeliyiz. 21.yüzyılda rekabetin tek kaynağı inovasyondur. Donanım aşırı maliyetli ve aşırı risklidir. Teknolojinin yazılım boyutunda kendimizi gerçekleştirebilir ve rekabet edebiliriz.

Zenginleşmenin Kaynağı Rant Değil Bilgidir

Türkiye’de zenginleşenlerin inşaat ve emlak piyasası ile zenginleştiğini görüyoruz. Dünya’ya baktığımızda bilişim sektörünün yeni genç milyarderler yarattığını ve yaratmaya devam ettiğini görüyoruz.

Bugünün dünyasında bilgiyi yönetebildiğimiz kadar varız. Big Data nedir onu bilmemiz lazım. Dünya’yı yöneten Google, senin benim bütün verilerime sahip. Dünya’yı yöneten MasterCard-Visa senin benim neye para harcayıp harcamadığımızı bizden iyi biliyor. Dünya’yı yöneten Facebook-Twitter bizim kim olduğumuzu bizden iyi biliyor. Yazılımların hüküm sürdüğü bir Dünya’da teknolojiyi kullanmayı öğrendik ama teknolojiyi üretmeyi öğrenemedik. Dünya’da güçlü olmanın tek yolu bilgi teknolojilerine hakim olmaktır. Ama bunu yaparken geri projelerle değil ileri projelerle ilgilenerek Dünya’yı yakalamamız gerekiyor.

Devlet inşaata ayırdığı bütçeyi bilişim ve eğitime ayırsaydı her şey daha farklı olabilirdi. Sonuçlarına kötü katlanıyoruz, yöneticiler gelişen Dünya’yı iyi okuyamıyor. Biz Avrupa’ya Amerika’ya kızıyorsak onlara sadece bilgiyi yöneterek diz çöktürürüz. Kılıç-kalkan devri çoktan kapandı. Saçmasapan osmanlıcılık hayallerimizi bir kenara bırakmamız lazım. Diriliş Ertuğrul gibi dizilerle beyinleri uyuşturulan bir halk, teknolojiyi sadece ”sevgili bulmak” amacıyla kullanan bir gençlik yaratıldı. Bir vatansever olarak buna çok üzülüyorum.

Singapur’da Kişi Başına Teknolojik İhracat 25000 Dolar, Türkiye’de Kişi Başına Teknolojik İhracat 22 Dolar

Teknolojide dünya ile rekabet edemiyoruz. Bunun sebebi dış mihraklar mı? Eğitimde ezbercilik ve yöneticilerin vizyonsuzluğu mu?

Vergilerin devlete ve halka geri dönüşü olsun istiyorsak Türkiye’yi lablarla donatmamız lazım, Türkiye’yi bir yazılım merkezi haline getirmemiz lazım. Memurluğun değil girişimciliğin kutsal olduğu bir ülke istiyorum. İşsizlik, enflasyon, devalüasyon gerçeğinin değil inovasyonun, girişimcilik hikayelerinin ve üreten bir ekonominin konuşulmasını istiyorum. Seçimin kazananı kim olursa olsun bu gerçeği görmesini istiyorum. Dünya’nın geleceğinde söz sahibi olmak istiyorsak beyinler arazilerinden daha kıymetli olmalıdır.

Dünya ile Aynı Vizyonu Paylaşırsak Var Olabiliriz

Türkiye gündemine bir genç olarak baktığımda üzülüyorum. İşsizlik konuşuluyor. Dövizdeki artış konuşuluyor. Siyasetçilerin birbirlerine hakaret edişi konuşuluyor. ”İstikbal göklerdedir” diyenlerin torunları olarak bu beni rahatsız ediyor geceleri uykusuz kalıyorum. Artık ülkemde teknoloji konuşulsun, rekabet ortamı olsun istiyorum. ABD’de Elon Musk’ın SpaceX’i konuşuluyorken Türkiye gündeminde ”kısıtlı internet”ten ve fikir özgürlüklerinden bahsediyor oluşumuz ben ve benim gibi birçok genci gelecek kaygısıyla başbaşa bırakıyor. Gelecek, geleceği görebilen ve geleceğe yön verip geleceği yönetenlerindir. Türkiye’nin geçmişe bir sünger çekip gelecek vizyonuyla yönetilmesini arzu ediyorum. Dünya ile aynı vizyonu paylaşırsak Dünya’nın geleceğinde Türkiye olur. Geleceğin Kuzey Kore’si mi, Kanada’sı mı olacağız? Buna karar vermemiz gerekiyor.

Yorumlar kapalı, ancak trackbacks Ve pingback'ler açık.

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bununla iyi olduğunuzu varsayacağız, ancak isterseniz vazgeçebilirsiniz. Kabul etmek Mesajları Oku